Türk şirketleri neden uluslararasılaşamıyor?

Türk şirketleri neden uluslararasılaşamıyor?

Murat Yülek, 05.03.2018 Dünya Gazetesi

 

Şirketlerimizin uluslararasılaşamaması ihracatımızın hızlı artmamasının ana sebebidir.  Temel problem; büyük şirketlerimizin ciro olarak büyüdükleri halde uluslararası vizyon olarak büyüyememelerinden kaynaklanıyor. Tabi orta ve küçük firmalarımızın uluslararasılaşma sorunu var ancak bu şirketler iç pazara dahi yerleşmede sıkıntı çekiyorlar. Dolayısıyla, onlara ‘neden uluslararasılaşamadın?’ demek bu aşamada anlamsız görünüyor.

 

Hazır giyim en çok ihracat yaptığımız ve ticaret fazlası verdiğimiz sektördür. Bu sektörde Vakko, Beymen gibi markalaşma açısından başarılı ancak vizyonu yurtiçiyle sınırlı kalmış firmalarımız var. Daha önce de bu konu bu köşede ele alındı. Sonrasında Vakko’da yurt dışına açılma süreci başladı/hızlandı. Beymen’de henüz bir vizyon genişlemesi yok. Oysa bunlara göre farklı segmentlerde daha genç ve belki de bundan dolayı daha vizyoner şirketlerimiz var: Koton, De Facto, Mavi gibi. Bu şirketler büyümenin anahtarının dünya pazarları olduğunu idrak edebilmiş ve temel stratejilerini uluslararasılaşma olarak belirlemiş şirketler.  Öte yandan yine temelde yurt içini hedef almış ancak uluslararası piyasalara yayılmayı da düşünen ‘orta’ derecede uluslararasılaşma vizyonuna sahip LC Waikiki gibi firmalarımız da var.

Hazır giyim şirketlerimiz içinde B2C modeliyle çalışanlar olduğu gibi B2B çalışanlar da oldukça yoğun. Hazır giyimde B2B çalışanlar özellikle yurt dışına fason çalışan ya da markalaştığı halde dağıtım ağlarına nüfuz edemeyen şirketlerimiz. Dağıtım ağlarına nüfuz etme konusunun devlet seviyesinde de ele alınması gereken bir konu olduğunun altı bu köşede daha önceki yıllarda da çizildi. Avrupa gibi büyük pazarlarda Türk ürünlerinin önemli mecra ve lokasyonlara girmesi şirketlerin bu halleriyle hedefleyebileceği, başarableceği bir şey değil. O yüzde Ekonomi Bakanlığı destekleri ve daha önemlisi ‘yönlendirmesi’ gerekiyor. Tabi Bakanlığın yönlendirme yapabilmesi için önce kendi kendisini eğitmesi de gerekiyor. Yurt dışı ticaret ataşelerinin nitelikleri ve görev tanımlarının elden geçmesi ve ‘dünya standartlarında’ ticari diplomasi insan kaynaklarımızın kamu ve özel sektörde yetiştirilmesi gerekiyor.

Bir diğer önemli ihracat kalemimiz olan otomotivde de aynı sorunu yaşıyoruz. Bu sektörde yerli markamız yok. Kafamızda yurt dışında satış/dağıtım ağı oluşturmak gibi bir nosyona da tabii olarak sahip değiliz. Sektör kaliteli üretim yaparak yurt dışına önemli oranda ihracat yapıyor. Ancak binek otomobilli şirketlerimizin uluslararası markalara lisanslı üretim yapması ve ilgili tedarik değer zincirlerinin pasif birer üyesi olmasından (yani sektörde girdilerdeki yüksek ithal bağımlılığından) dolayı sektör düşük katma değer üretiyor ve net döviz girdisi yan sanayi çıkartılırsa önemli miktarda eksi veriyor. Yani bu önemli sektörde de sıkıntılı durumdayız.

Öte yandan binek otomobili sektörünü canlandırmak için uygulanan ÖTV, vs. gibi politikalar bazen üretim ve ihracatı değil sadece iç pazarı yani ithalatı canlandırabiliyor. Geçen sene doğru politikalar sayesinde ve yatırımların bir sonucu olarak böyle olmadı;  ihracatın toplam üretim içindeki payı ve iç pazara oranla büyüklüğü arttı. Bu sektörde yurt içinde yapılan üretim büyük ölçüde ihracata giderken yurt içi satışların büyük kısmı (yüzde 70) ithal edilen ürünlerden oluşuyor (2017 yılında 921 adet otomobil ihraç edilmişken, iç pazarda 722 bin adet satış oldu; bunun 506 bini ithal edildi). Bu arada, yurt içinde üretilen otomobiller için önemli boyutta ithalat yapılıyor. Türkiye kara taşıtlarında net ithalatçı olmaya devam ediyor.

Binek otomobili sektöründe lisanslı üretimin Türkiye’ye kayda değer para (katma değer) kazandırmadığı da bir gerçek. Otomobil sektörünün başarılı uluslararasılaşması, katma değer ve net döviz kazancı üretebilmesi yerlileşmeden;  yani (i) markalaşmadan, (ii) teknolojinin özümsenmesinden, (iii) yerel şirketlerin ağırlıklı olduğu tedarik zincirlerinin kurulmasından; (iv) yurt dışı satış ve dağıtım ağlarının kurulmasından geçiyor.

Son söz; Kırşehir’de kurulan bir imalat sanayi şirketi; Kırşehir, Ankara veya İstanbul’dan önce Paris, Frankfurt, Detroit’i hedef Pazar Kabul edecek vizyona ulaşmadıkça ve teknoloji, ölçek, satış/dağıtım ağı, tedarik zinciri konularına ilk günden eğilmedikçe ihracat sorunumuz çözülmez. Kamu kesimimizde de ‘dışa açılma’ konusuna bu perspektiften bakmalıdır.

Comments are closed.