Yeni sistemde yeni ekonomi yönetimi yapısı

Yeni sistemde yeni ekonomi yönetimi yapısı

Murat Yülek,02.07.2018 Derin Ekonomi

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turda tamamlanmasının ardından gözler ekonomiye döndü. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesiyle 2018-2023 yılları arasında Türkiye’nin yürütme açısından istikrarlı bir beş sene yaşaması bekleniyor. Bu hızlı bir kalkınma sürecine dönüştürülebilirse ülkemiz yeni sistemden fayda sağlamış olacak. Dikkat ediniz; büyüme süreci değil kalkınma süreci diyorum. Yani, kısa dönemdeki büyüme büyüme performansından çok uzun dönemli hızlı ortalama ve dengeli büyümeyi  mümkün kılacak bir kalkınma süreci.

Bunun başarılmasını sağlayacak reform sürecinin dört ayağı var: söylem, yapı, politikalar ve uygulama. Bunlardan birincisi, söylem, güven verici ve istikrarı artırıcı yaklaşım ve bunun başarılı iletişimini; ikincisi ise ekonomik ve sosyal karar alma yapısını kapsıyor. Politikalar ve uygulama başarısı, yapının çıktısı/ sonucu olacak. O yüzden yapı ve o yapıyı dolduracak insan kaynakları hayati öneme sahip.

İster şirket ister devlet olsun, yapıyı reforme etmek kolay değildir; son 200 senedir Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti tarihimiz ıslahat/reform çabalarıyla dolu olmakla birlikte çok başarılı olduğumuz söylenemez. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişimiz, neredeyse tamamıyla ekonomik etkileri öne çıkacak bir bir siyasi reform söyleminin sonucu oldu. Bu söyleme göre, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Parlementer systemin eskikliklerini kapatacak, dezavantajlarını ortadan kaldıracak ve Türkiye’ye hizmet edecek. Dolayısıyla, yeni sistemin, özellikle ekonomik alandaki başarısı tüm bu reformun başarılı olmasında için kritik rol oynayacak.

Yapı, yani kurumların, kalkınmanın temelini oluşturduğunu biliyoruz. Tabi kurumların altında o kurumları oluşturan insan ve kafa yapısı yatıyor. Biz burada, konuyu kurumsal yapının reformuna indirgeyerek, ekonomik karar alma yapısının kendi içinde daha iyi kurgulanmasını sağlayacak, bakanlık sayılarını azaltacak ve konsolide edecek bazı basit önerileri sıralayalım:

  • Bilim, Teknoloji, Sanayi ve Kalkınma Bakanlığı’nın oluşturulması: Bu güçlü bakanlığın oluşturulması karar alma yapısındandaki mevcut koordinasyonsuzluğu ortadan kaldırır ve “üretime dayalı” kalkınmanın ekonomi politikalarının temelini oluşturduğu algısını güçlendirir. Bugün Ekonomi Bakanlığı altında yapılanan dış ticaret politikası unsurları bu yeni bakanlığa, Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak bağlanmalıdır. Zira dış ticaretimizin büyük kısmını, hem ihracat hem ithalat tarafında sanayi ürünleri oluşturuyor. Dış ticaret politikalarıyla sanayi politikalarının aynı bakanlıkta koordineli olarak şekillenmesi çok önemlidir. Anlaşmalar Genel Müdürlüğü, İhracat ve İthalat Genel Müdürlüklerine ek olarak bugün Hazine Müsteşarlığı’nda yer alan Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün de bu Müsteşarlığın bünyesine alınması gerekir.

 

Bugünkü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı unsurlarına ek olarak Devlet Planlama Teşkilatı adını taşırken Kalkınma Müsteşarlığı haline getirilen ve yatırım kararlarını şekillendiren kuruluş da bu bakanlığa eklenmelidir. Bu kuruluş bugün kamu yatırım harcamaları, bölgesel kalkınma, kalkınma ajansları, üniversite araştırma altyapıları gibi konulardan sorumludur. Kalkınma Bankası da sermayesi oldukça yükseltilerek (daha önceki bir yazıda 10 milyar TL olarak önermiştim; bugün 600 milyon TL civarında) ve yapısı reforme edilerek bu bakanlığa bağlanmalıdır. Böylece hem kalkınma ajanslarının sağladığı mikro ölçekteki kalkınma fonlamaları hem de güçlendirilmiş Kalkınma Bankası fonlaması bu bakanlığın araçlarından olmalıdır. Yerli sanayiyi dışlayan koordinasyonsuzlukların ortadan kaldırılması için bu bakanlık kamu satın alımlarında da etkin rol oynamalıdır. Bununla ilgili öneriler ayrı bir yazıda ele alınabilir. 11. Kalkınma Planı hazırlık çalışmalarında da ele alındı.

 

  • Hazine Müsteşarlığı, Gelir İdaresi ve Gümrük Müsteşarlığı, Maliye (ya da Maliye ve Hazine)  Bakanlığı altında birleştirilmelidir. Hazine Müsteşarlığı 1980’li yıllarda borç idaresini yapmak üzere Özal döneminde Maliye Bakanlığı’ndan bağımsız olarak kurulmuştu. Buna artık lüzum yok. Gelir ve borçlanma işlevlerinin aynı bakana rapor etmesi daha doğru görünüyor.
  • Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ikiye ayrılması ya da bu iki işlevin iki ayrı müsteşarlık olarak bakana bağlanması çok önemli olan tabii kaynaklar tarafına gereken önemin verilmesini sağlar.
  • Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme  Bakanlığı’nın da benzer şekilde haberleşme kısmının ayrı bir bakanlık haline getirilmesi ya da iki ayrı müsteşarlık haline getirilmesi haberleşme tarafını güçlendirir (ya da haberleşme tarafı tamamen BTK’ya bırakılacak). Veri akışı, depolanması, veri akış güzergahlarının üzerinde kalınması, veri güvenliği ve siber güvenlik gibi konulara daha iyi yoğunlaşılmasına katkıda bulunur. Dünya ticaret yolları yeniden şekillenirken Türkiye’nin sistemin dışında kalmamasını sağlamak için ulaştırma tarafını da güçlendirir.

Kalkınma sürecinin hızlanmasında eğitimin de hayati öneme sahip olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Eğitim sisteminin akılcı bir süreçle gözden geçirilip kalıcı bir düzeltme yapılması gerekiyor. Keza en az eğitim kadar önemli olarak Adalat sisteminin de güçlendirilmesi gerekiyor.

Politikaların tasarımının ve uygulamasının başarısını yapının kalitesi ortaya çıkartacak. O yüzden önce yapı üzerine yoğunlaşmak gerekiyor.

Comments are closed.