Kamu satın alma politikaları sanayileşmenin itici gücüdür

Kamu satın alma politikaları sanayileşmenin itici gücüdür

Murat Yülek,02.03.2017, Dünya

Müfredat gereği ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin “vatandaşlık bilinci” konulu araştırma yapmak ve bununla ilgili kısa bir yazı yazmaları isteniyor. Tabi 7 yaşındaki çocuklar bu soruya cevap vermeyi bırakın anlamakta zorluk çekiyor. Ancak yine de daha ileri yaşlar için önemli bir kavram. Vatandaşlık görevlerimizden en önemlilerinden birisi ülkede kalkınma ve gelişmeyi sağlamak olsa gerek. Bu görev vatandaşlar adına kamu sektörü ve özel sektördeki karar alıcılara düşüyor.

Her ülkede kamu kesimi satın alma politikaları ülkenin kalkınma ve gelişmesinin en önemli araçlarından birisi ve sanayileşmenin itici gücüdür. Dolasıyla, kamu kesimi satın alma politikalarının doğru tasarlanması ve uygulanması vatandaşlık görevlerimizin başında geliyor. Zira bu politikalarla, daha evvelden ülkenin sahip olmadığı yetenekler kazanılır ve ithal bağımlılığı ortadan kalktığı gibi ihraç ürünleri geliştirilir. Sanayi politikası uygulamadığını söyleyen ABD’de savunma  sanayi bunun en güzel örneklerindendir.

Ancak yakın tarihimiz, yerli yeteneklerin kazanılmasını engellenmeye çalışıldığı örneklerle doludur. Kamu satın alma kararları bunların başında gelir. Savunma sanayi güzel bir örnek. Türkiye son yıllarda bu alanda mesafe almaya çalışıyor. 1970’lerde başladıktan sonra 1980’lerde tekrar canlandırılan yerli savunma sanayinde son yıllarda bir atılım gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Bu sektör yavaş yavaş ihracatçı hale geliyor.

1990’ların sonunda TÜBİTAK SAGE ülkemizin 65 km menzilli ilk güdümsüz karadan karaya roketi olan Toros’u yerli imkanlarla geliştirmiş ve testten geçen prototipleri imal etmişti. O dönemde Kara Kuvvetleri Komıtanlığı bu füzeden sipariş vermeyi reddetti. Bunun yerine Çin’den teknoloji transferiyle Roketsan tarafından Kasırga roketleri imal edildi. Bu karar Türkiye’nin bu alandaki yetkinliklerinin geliştirilmesini 20 seneye yakın geciktirmiş oldu. O siparişler o yıllarda verilseydi Türkiye şimdi muhtemelen 1000 km menzilli benzer roketleri imal edecek yeteneğe sahip olacaktı.

TAI/TUSAŞ bazı raporlara göre ilk insansız hava aracı prototipini 1996’da imal etmişti. Ancak bu projeye de sahip çıkılmadı. Bunun yerine İsrail’den, kusurlu ihalar olan Heron’lar satın alındı. TUSAŞ ise iha konusunda hala prototip seviyesinde (ANKA) kaldı. Güzel bir gelişme, bir özel şirket olan Bayraktar yerli ihaları imal etti. Uzmanlara göre Bayraktar ihaları dünyanın en gelişmiş ihaları arasında yer alıyor.

Bu tür engellemeler Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, Necmettin Erbakan gibi çeşitli yerli sanayi önderlerinin de başına geldi Cumhuriyet döneminde. Atatürk döneminde başlatılan sanayileşme hamlesi de yarım kalmış, Şevket Süreyya Aydemir ve Kadro hareketi tarafından devam ettirilmeye çalışılmasına rağmen, 1940’ların sonlarında Marshall Yardımlarıyla durdurulmuştu. 1960’lı yıllarda da iktisatçılarımız Türkiye’nin neden otomobil imalatına girmemesi gerektiğini yazıyorlardı.

Bugün bu sorunlar halloldu diyemiyoruz henüz. Basına yansıyan haberlere göre, şu anda en önemli altyapı projemiz olan üçüncü hava limanında ucuz Çin ithal mermerleri kullanılacak. Oysa Türkiye dünyanın en önemli mermer üreticileri arasında. Yine aynı havaalanında yerli üreticilerden daha pahalı fiyat vermesine rağmen bir Alman firmasının Çin’de imal ettirdiği yürüyen merdivenler ve asansörler kullanılacak. Oysa yerli asansörler ve yürüyen merdivenlerin dünyanın en büyük havalimanında kullanılmasıyla yerli şirketlerimiz yurt dışı ihraç pazarlarına açılacaklar, yerli markalarımıza önemli bir uluslararası referans ve iş bitirme sağlanmış olacaktı.

Asansör sektöründen bahsetmişken konunun üzerinde biraz duralım. Ülkemizde bu sektörde düzeltmemiz gereken önemli bazı yanlış politikalar var. Birincisi, bazı kamu kurumlarımız asansör satın alma şartnamelerine yabancı asansör ya da komponent firması şartı koyuyor. Böylece, yerli üreticiler dezavantajlı duruma girmiş oluyor. İkincisi, genelde yerli merdiven altı firmalarla kalbur üstü firmalar arasında ayrım yapılmıyor. Üçüncüsü, Ekonomi Bakanlığımız asansör komponenti ithalatına gümrük vergisi koyarken komple asansör ithalatına gümrük vergisi koymadı. Birinciyle birleşince yerli asansör sektörümüz dezavantajlı hale geliyor: yabancı şirketler Çin’de ürettirdikleri komple asansörleri sıfır gümrükle ithal ederek kamuya (özellikle hastanelere) satıyorlar. Yerli üreticiler ise Türkiye’de üretilemeyen komponentleri gümrük ödeyerek ithal etmek zorunda kaldıkları için yabancı rakipleriyle rekabet edemiyorlar. Dördüncüsü, ray, fren gibi bazı komponentlerin ileri kaliteli olanları ülkemizde üretilemiyor. Burada TÜBİTAK’ın devreye girerek bu ileri özellikli komponentlerin geliştirilerek üretilebilmesi için nitelikli yerli üreticilere destek vermesi gerekiyor. 

Benzer durumlar raylı sistemlerde var. Şehirlerimizde yerli metro araçları, hafif raylı sistem araçları vs üretilebildiği halde satın alma süreçlerinde tercih edilmiyor. Bu alandaki kamu satın almalarımız da yerli üretim ve yetenekleri geliştirme öncelikli olmalı.

Kıssadan hisse: kamu satın alma politikalarını gözden geçirmeye devam etmeliyiz. Bunu yaparken satın alma politikalarını tek başına değil diğer ekonomi politikalarıyla koordineli bir çerçevede yapmalıyız. Satın alma politikalarını ekonomik kalkınma ve gelişmenin parçası olarak düşünmeliyiz. “Bu konuda AB ne der?” şeklinde çekinceler var. Endişeye mahal yok; bu, bir başka yazının konusu.

Comments are closed.