Mali Kural

Mali Kural

Küresel Bakış, Dünya Gazetesi, 17 Mayıs 2010

Kanunlaşmasından sonra uygulamaya konulacak olan mali kural Türkiye açısından yeni bir tecrübe. Mali kural Türkiye’nin sorunlarını çözmede bir altın anahtar değil. Ancak Türkiye’nin kendi iradesiyle seçtiği ve üzerinde kendi ekibiyle çalışarak geliştirdiği bir politika çerçevesi olması sebebiyle takdir edilmeli. Buna karşılık, mali kuralın istenilen makroekonomik istikrar sonuçlarına ulaşması uygulama ve denetlemenin başarısına bağlı olacak. Dahası, seçilen başarılı olsa dahi zaman içinde kuralın çerçevesinin (ve parametrelerinin) değişmesi muhtemel.
Mali kural uygulaması Türkiye’de ilk defa gerçekleştiriliyor. Ancak, dünyada örnekleri, Hz. Yusuf’un modelini bir tarafa bırkaırsak 19. yüzyıla kadar gidiyor. Türkiye’nin seçtiği mali kural modeli mevcut alternatifler içinden bir tanesi. IMF’nin kullandığı sınıflamayı temel alırsak üç ayrı mali kural modelinden bahsedebiliriz:
• Bütçe dengesini temel alanlar
• Harcamaları temel alanlar
• Kamu borçlarını temel alanlar
Her mali kural modeli kendi içinde bazı ayrıntıları içeriyor ve birbirinin her yönüyle aynı iki ayrı ülke uygulaması bulmak zor.
Türkiye bu modellerden bütçe dengesini temel alan mali kural uygulamasını seçti. Modelin iki parametresi var. Birincisi, bir sonraki sene bütçe açığındfa yapılacak ayarlamayı, önceki senede hedef bütçe açığından uzaklığa bağlıyor. Uyum katsayısı yüzde 33. Yani bir önceki sene hedef bütçe açığından yüzde iki uzakta kaldıysanız bu sene bütçe açığınızı GSYİH’nın yüzde 0,66’sı oranında düşürmeniz gerekecek. Hedef bütçe açığının yüzde bir alınması iddialı. Sonuçları uygulamada göreceğiz.
Formülün ikinci kısmı, konjonktür etkisini yakalıyor. Eğer yüzde beş olarak alınan hedef büyümenin üzerine çıkılırsa, gelecek sene bütçe açığını yüzde 1,6 oranında kısılması gerekecek. Burada da meşhur yüzde 5 GSYİH büyüme oranıyla karşı karşıyayız. Bu iddiasız bir hedef. Çin’in uzun süredir ortalama yüzde 10 reel büyüme gerçekleştirdiği, Hindistan’ın da hedefini bu rakama revize ettiği bir ortamda Türkiye “ben ancak teknolojik ilerleme dışındaki kaynaklardan (sermaye yoğunluk ve emek artışı)” büyüyebilirim demiş oluyor. Bu bir reform mantığı değil “böyle gelmiş …” sözünü hatırlatıyor.
Önemli mesele mali kuralın formulasyonu. Maliye değişkenlerinden sadece bütçe dengesine bağlı olan su anki kural formulasyonu fazla “iddialı” değil. Mevcut borç/GSYİH oranları düşük olduğu için bu büyük sorun değil. Ancak ileride, özellikle borç seviyesini etkileyen bir dış ya da iç şok yaşandığında kural sorgulanacak. İkinci ve daha önemli husus ise maliye politikası açısından oldukça düşük bir esnekliğe sahip olan ülkemizde kuralın geçerliliğini ve güvenilirliğini sağlamak pek kolay değil. Bu da denetim mekanizmasının önemini ortaya çıkartıyor.
Mali kural hakkında yapılan yorumlar genellikle bağımsız denetim kurulunda yoğunlaşıyor. Bana sorarsanız bu sorumluluğu Sayıştay’ın almasında hiç bir sorun yok. Kurumlarınıza güvenmiyorsanız, yeni kurumun iyi çalışacağından nasıl emin olacaksınız. Sayıştay’ın bağımsız hareket etmesinde sorun görüyorsanız yeni kurum kurmak yerine bu bağımsızlığı sağlayıcı önlemleri talep etmeniz daha doğru değil mi? Gelişmekte olan ülkelerin yeterli sebep olmadan yeni kamu kurumu kurma ve yeni kamu binaları yapma eğilimi iyi bilinir. Ancak önemli olan yeni kurum ve bina değil sonuç almak.
Konunun üzerinde durmaya devam edeceğim.