Son dönemde, Türk hariciyesi aktifleşerek yıllardır ihmal edilmiş geniş dış politika alanının bir kısmına yoğunlaşmaya başlayınca hem ülke içinden hem de dışından “Türkiye Batı’dan kopuyor mu?” soruları ortaya çıkmaya başladı.
Dış ilişkilerini neredeyse tamamını uzun süre Batı’ya sadece Avrupa ve ABD’ye hasretmiş/endekslemiş bir ülkede, böyle bir “çeşitlendirme” önemli bir kırılmaya işaret ediyor. Dolayısıyla, sorular yersiz değil. Cevabı ise görüldüğü kadarıyla pek de spekülatif değil. Türkiye Batı’dan kopmuyor; sadece uluslararası ilişkilerini, daha geniş bir baza oturtuyor.
Uluslararası ilişkilerini kendi rızasıyla küçük bir ülke grubunun “monopolize” etmesine izin veren bir ülkenin, uluslararası platformlarda arzu ettiği ya da hak ettiği (-ni düşündüğü) saygıyı görmesi zor ve önemli konularda pazarlık gücü de zayıftır. Benzer bir durumu, büyük şirketlerin satın alma ve finansman bölümleri de keşfetmiş olduğu için bu tür şirketler genellikle alımlarını ya da finansmanlarını mümkün olduğunca birden fazla tedarikçi veya bankaya kaydırmaya çalışır.