2010: Türkiye ve Dünya Ekonomisi Beklentileri

2010: Türkiye ve Dünya Ekonomisi Beklentileri

Geçen senenin Kasım Aralık aylarında, dünya ekonomisindeki krizin Türkiye’ye etkileri konusunda 2009 yılı için oldukça kötümser değerlendirmeler yapılıyordu. Örneğin Deutsche Bank, yanlış rakamlar kullanarak yaptığı hesaplarla Türkiye’nin bu yıl bir dış finansman krizi yaşayabileceği yönündeki bir raporu geçen sene Kasım ayında yayınlamış ve bu da tartışmalara sebep olmuştu. Geçen sene 24 Kasım tarihli Küresel Bakış köşesinde bu hesapların yanlışlığı anlatılmış ve dış finansman açığının DB’ın hesaplarından daha düşük olacağı ve dış finansman açığının ağırlıklı kesimi olan özel sektörün gerekli finansmanı bulabileceği anlatılmıştı.


2009 yılını oldukça büyük bir daralmayla kapatıyoruz. Yüzde –6’lık daralmaya karşılık bu sene 14 milyar dolar civarında bir cari açık verecek Türk ekonomisi. Bankacılık kesiminde sıkıntıya girilmedi, borsa ilk çeyrekten sonra dünya borsalarına paralel olarak hızlı bir yükseliş trendine girdi. Ancak reel kesim, özellikle bazı alt sektörler büyük sıkıntı içinde. Dolayısıyla finansal kriz Türkiye’yi gerçekten “teğet” geçti. Ancak, reel sektör krizin tam 12’den vurduğu ülkelerden genel olarak daha büyük sıkıntı içine girdi.
2009 ile ilgili cevaplanması gereken üç önemli soru var:
1. Türkiye finansal krizi yaşamadığı halde neden krizi tam olarak yaşayan ülkelere göre daha çok büyük bir daralma yaşanmıştır. Krizin çıktığı ülke olan ABD bu sene yüzde 3’ün altında daralacakken Türkiye neden yüzde 6 civarında daralacaktır?
2. İhracata dayalı bir ekonomi haline gelen Çin ekonomisi, dünyada önemli bir talep daralması yaşandığı bu yıl yüzde 9 büyürken Türk ekonomisi neden yüzde 6 civarında daralmaktadır?
3. Türk ekonomisi yüzde 6 daralırken neden ve nasıl 15 milyar dolar gibi yüksek bir cari açık vermektedir?
Bu soruların cevabıyla ilgili tartışmayı sizlere bırakarak 2010 yılı dünya ve Türkiye ekonomisi beklentileriyle genel noktalara geçelim.
Dünya ekonomisinde çeşitli sebeplerle 2010 yılında aktivitede iyileşme yaşanması muhtemel. Ancak bu iyileşme düşük ve yavaş olacak. İyileşmeyi doğuracak sebepler çok güçlü değil: baz etkisi, en kötünün geçtiğine dair psikolojinin yavaş da olsa dönmeye başlaması, mali teşvik politikaları ve sermaye birikimi olan ülkelerdeki harcamalar (Çin, Suudi Arabistan hatta Rusya gibi).
Türkiye’deki büyüme (şu anki parametrelere göre) güçlü olmayacak. Türkiye bir taraftan iç piyasadaki durgunluk, diğer taraftan (daralan) dünya ticaretinden yüksek kur sebebiyle pay alamadığı için hızlı bir büyüme yaşaması ihtimalini yüksek görmüyorum.
Öte yandan hem dünya hem Türkiye’de sınırlı da olsa aktivite artsa da istihdam da önemli bir iyileşme beklemeyin. Hatta kötüleşme yaşanırsa sürpriz olmasın. Zira, şirketlerin yatırım talebindeki düşüş ve ileriye dönük beklentilerdeki zayıflık yeni istihdam açma isteklerini ortadan kaldırıyor.
Faizlerin tüm dünyada düşük kalacağını bekeleyebilirsiniz. Başta ABD, Japonya ve büyük AB ekonomilerinin mevcut genişleyici para ve maliye politikalarından çıkış (“exit”) tartışmaları devam ededursun, 2010 yılında dünya politika faizlerde prematüre bir yükselme ihtimali çok düşük; 2010’un, geçen senenin sonunda bu köşede bir kaç defa yazıldığı gibi para ve sermayenin bol olduğu bir yıl olması muhtemel. ABD, AB ve Japonya’daki “para pınarları” 2010 yılında alabildiğine açıkolmak zorunda. 2010’da bu fonların klasik sermaye piyasalarınyla birlikte şirket alımlarına yönelmesini bekliyorum. Krizden az yara almış şirketlerin, ucuzlayan diğer şirketleri alarak inorganik büyümeye yöneleceğini göreceğiz.
Dünya ve Türkiye ekonomilerinde enflasyon açısından en önemli belirleyici faktör emtia hareketleri olacak. Hisse senedi borsaları gibi emtia piyasası da “serseri” sermayenin gözde alanı olacak 2010’da. Bu da enflasyon sepetleri üzerinde etki yapacak. Ancak toplam sepetler üzerindeki etkinin 2010 yılında sınırlı kalmasını bekliyorum.
2010 yılı, Türkiye’ye para girişinin hızlandığı bir yıl olacak. Şu anda hiç öngörüşemeyen bir gelişme olmadıkça borçlanma daha da kolaylaşacak. Bunun üzerine bir de IMF programı gelirse TL iyice değerlenir. O zaman 130 milyar dolarlık ihracat rakamlarını tekrar görmemiz iyice zorlaşacak. İthalat kanalıyla 2010’un Türkiye açısından düşük büyüme yüksek cari açık yılı olması muhtemel.