Eğitim reformunda önce müfredat

Eğitim reformunda önce müfredat

16.12.2013, Murat Yülek, Dünya

K-12 eğitiminde reform sürecindeyiz. Esasında, K-12 eğitimindeki reform süreci Cumhuriyet’in kuruluşundan beri devam ediyor. Ancak anlamlı ve ihtiyacını duyduğumuz sonuçları henüz alamıyoruz. PISA sınavlarında aldığımız skorlar bunun göstergelerinden sadece birisi.

Bu köşede PISA skorlarıyla ilgili son yıllarda yazılar yer aldı. Şimdilerde PISA skorları oldukça popüler hale geldi ülkemizde. Birçok köşe yazarı bu konuyu ele alıyor artık.
Üç yıl önceki skorlardan yola çıkarak, bu köşede, PISA skorlarının Türkiye’nin GSYH’sinin gerektirdiği seviyelerin altında olduğunu söylemiştik. Yani Türkiye’nin ekonomik ilerlemesi, eğitim alanındaki ilerlemesinin önünde gidiyor. Bu ekonomik gelişmişlik seviyesine ulaşmış bir ülkenin daha yüksek eğitim çıktıları (ve etkisi) elde etmesi gerekir demiştik. Dahası, artık ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi en yüksek bütçeye sahip bakanlık. Yani, Türkiye kaynaklarının en büyük kısmını eğitime harcıyor artık. Bu, başlı başına önemli bir reform esasında.

Bazı diğer gözlemciler PISA skorlarını farklı yorumluyorlar; öyle de bakılabilir: “Türkiye, eğitim seviyesinin gerektirdiğinin daha ötesinde bir ekonomik başarı sağlamış.” Eğitim seviyesi, emeğin kalitesinin en önemli belirleyicilerinden olduğuna göre bu da doğru bir yorum.

Bu günlerde gündemimizde yer alan eğitim reformunun başarılı olmasının en önemli şartı müfredatı düzeltmek ve önce öğretmenlerimizi yeni sisteme göre eğitmektir. Zira bu günlerde çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlerimiz de yanlış bir müfredatla yetiştiler.
Müfredat neden mi yanlış? Çünkü son yıllarda elden geçmiş olsa da mevcut müfredat tamamen öğrencinin bilgi bombardımanına tabi tutulmasına dayalı; soru sormasına, sorulara cevap aramasına değil.

Bir eğitim sistemi düşünün, 12 yıl boyunca çocukları (hayata değil) üniversite sınavına hazırlayacak ve on binlercesi bu sınavda bir tek net çıkartamayacak. O zaman sormamız gerekmiyor mu: bu çocukların 12 yılını neden tükettik? Neden öğretmen maaşlarından tutun okul, derslik, laboratuvar inşaatlarına kadar milyarlarca lirayı heba ettik. Dershane de çözüm değil. Onlar da çocukları hayata değil sınava hazırlıyorlar. Ancak sıfır çeken çocukların çoğu dershanelere gitmediler mi?

Müfredat reformunun ana eksenini müfredatın gereksiz konulardan temizlenmesi ve “soru sormak ve cevap aramak” çerçevesinde yeniden düzenlenmesi oluşturmalı. Dört milyon civarındaki lise nüfusuna hayatlarında hiç kullanmayacakları şeyler öğretiyoruz. Örneğin liselerde hem sözel hem sayısal öğrencileri onbirinci sınıfta “karmaşık sayılar”, on ve birinci sınıflarda trigonometri öğreniyorlar. Liselerden mezun olduklarına göre, bunların çok büyük kısmı, bu konuları sınavda bir şekilde geçiyorlar. Ancak, esasında ne öğreniyorlar ne de hayatta bunları kullanacaklar. İnanmıyorsanız, bu konuları öğrendikten bir sene sonra, tesadüfi olarak seçtiğiniz on gence, trigonometri ile ilgili arka arakaya on cümle söylemesini isteyin. İkna olacaksınız.

Bunlar matematiğin saygıdeğer konuları olsa da, kullanılmayacak bilgiye gençlerimizin her sene yüzmilyonlarca saatini (lise nüfusunu, gereksiz konulara ayrılan saatler çarpınız; hesabı yaparsanız bu rakamlara rahatlıkla ulaşacaksınız) neden heba ediyoruz? Gençler bu konuları bir şekilde sınavları geçecek şekilde öğreniyorlar ama onlara “Cebeli Tarık Boğazı nerededir?” Ya da eskilerin “kerrat cetveli” dedikleri çarpım tablosunu sorduğunuz zaman cevap alamayabiliyorsunuz.

PISA’da son sıralarda yer almamızı bırakın, lise son talebesine basit bir konuda küçük bir araştırma yapıp sunmasını istediğiniz zaman da teklemeler başlıyor.

Dahası, hem Ankara-Çankaya hem Hatay-Erzin hem de Kars Kağızman’daki gencimize “one size fits all” eğitim sistemiyle karmaşık sayları öğretmeye çalışırken, onlara ağaç fidanının nasıl dikileceğini ya da bir metni kritik gözle nasıl okuması gerektiğini öğretemiyoruz.

Sistem ne kadar reforma ihtiyaç duysa da, zeki öğrenci bir şekilde yolunu buluyor. PISA ya da üniversite sınavlarında yanlışsız öğrencilerimiz de var. Ancak mesele, asıl çoğunluk olan milyonlarca diğer öğrenciyi, sınav merkezli değil, hayat merkezli bir eğitime tabi tutup, verimli hale getirmek olsa gerek.

Comments are closed.