Türkiye’nin ‘sanayi manyaklarına’ ihtiyacı var…

Türkiye’nin ‘sanayi manyaklarına’ ihtiyacı var…

08.12.2014, Murat Yülek, Dünya

Birkaç hafta önceki Güney Kore yazısının yarım kalan kısmına bugün devam edelim. “Manyak” ruhbilim (psikoloji) disiplininden kaynaklanan ve dilimize batı dillerinden geçmiş bir terim. Ne-demek.net portalinde, Güncel Türkçe Sözlüğe atıfl a şöyle tanımlanıyor: 1. Maniye yakalanmış (hasta). 2. mec. Gülünç, garip, şaşırtıcı davranışları olan (kimse). Ayrıca, halk arasında, “Aptal, çılgın, dengesiz, deli anlamlarında bir seslenme sözü” olarak kullanılıyor. Mani ise yine aynı kaynakta “Kişinin sevinç, güven ve her türlü etkinliğinin normal olmayan bir biçimde arttığı ruh hastalığı” diye tanımlanmış.

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da sanayici olmak bu dönemde rasyonel bir aklın kolay kolay tercih edebileceği bir şey değil. Dünyanın herhangi bir ülkesinde sanayicilik yapmak isteyen müteşebbis, bir tarafta Çin, Bangladeş gibi ucuz işçiliğin desteklediği rakipleri hesaba katmak zorunda. Diğer tarafta, yüksek işgücü maliyetine rağmen, markalaşmış, ölçek ekonomisine sahip, geliştirdikleri ileri teknoloji ya da hassasiyetli ürünlere sahip Almanya, İsviçre ya da Japonya gibi rakipler…

Sanayici olmak, bu sektöre sermayenizi bağlayıp uzun dönemde karşınıza çıkacak risklerle kâr beklentilerinizi oluşturmanızı gerektiriyor. Yani, sanayici olmak için için bayağı cesur ya da ‘sanayi manyağı olmak’ gerekiyor diye düşünebilirsiniz. ‘Normal’ bir yatırımcı, emlak gibi geri dönüşü çok daha hızlı, alınan riskle karşılaştırıldığında çok daha yüksek kârların olduğu sektörü seçmez mi?

İşte bunlardan olsa gerek, dünyada sanayi alanında bir ‘ayrışma’ yaşanıyor ve yaşanacak. Hem şirketler hem de ülkeler açısından. ‘Ortada’ kalmak çok zor. Ya ‘yukarı’ (Almanya, İsviçre vs) ya da ‘aşağı’ (Çin, Vietnam vs) yakınsayacaksınız.

Stolper – Samuelson isimli iktisatçıların geliştirdikleri bazı basitleştirici varsayımlara dayanan iktisadi teoriyi buraya uygularsak, ‘yukarı’ gidenlerde reel sanayi ücretleri artacak, ‘aşağı’ gidenlerde ise ‘düşecek.’ Yani, pahalı sanayi ürünü satabilen ülkelerde çalışanların refahı arttı ve artacak. Bu, sanayi alanında başarılı olan ülkelerin ve şirketlerin stratejilerinin sonuca ulaşması manasına geliyor; ekonomi politikalarının ana hedefi halka daha yüksek materyal refah seviyesine getirmek değil mi?

‘Aşağı’ giden ülkelerde ise, ücretler reel olarak Çin ücretlerine yakınsayacak. Tabi bu arada Çin ücretleri de yükselmeye başladığı için ortada bir yerlerde buluşacaklar. Böyle bir ortamda, ‘normal’ müteşebbisler için sanayicilik yapmak tercih edilecek bir alternatif mi? Bu alternatif tercih edilmeyecekse, mantıki sonucu da (corollary) bazı ülkelerin sanayiden uzaklaşması olacak. Nitekim böyle oluyor. Bu ülkelerden, sanayi dışı alanlarda kendine ekonomik hayat alanı geliştirebilenler olacak. Ancak bu da pek kolay değil; özellikle nüfusu büyük ülkeler için. Türkiye de böyle bir süreci yaşayacak. Ülkemizin ciddi bir karar vermesi gerekiyor; hem karar alıcılarıyla hem de iş adamlarıyla. Sanayide yukarı doğru gitmek mi yoksa aşağı mı? Bu soru, büyükleri de küçükleri de yakından ilgilendiriyor.

Mesela, basına yansıyan, Sabancı Holding’in Sasa’yı satışa çıkardığı haberini hatırlayalım. Sasa gibi önemli ve büyük sanayi kuruluşlarının, hem Türkiye’de hem de yurtdışında, yukarıdaki egsiztansiyalist soruyla karşı karşıya olduğu belli. Ya, Ar-GE ve yenilikçilik ile fiyatını belirleme gücüne sahip olduğu ileri ürünler üretecek ya da azalan marjlarla çalışamayıp bu tür yatırımdan çıkacak eski temeli sanayi olan holdingler. Sasa’yı alan şirket de ya Sasa’yı yukarı çekmek ya da verimlilik artışları ve dikey / yatay bütünleşmelerde ‘tekeden süt çıkartmak’ zorunda kalacaklar. Güney Kore, nasıl Güney Kore oldu sorusunun özet cevabı doğru kamu (sanayi) politikaları olduğu kadar güçlü bir sanayici sınıf üretmesiydi. Samsung’un kurucusu Lee Byung Chul ya da Hyundai’nin Chung Ju Yung dünya sanayicilik tarihine geçecek ‘manyak’ sanayicilerdendi. Japonya’da da bu tür öncü müteşebbis örnekleri hem Meiji dönemi hem de 1953-1973 döneminde görüldü.

Özet: Kore’yi Kore yapan, Japonya’yı da Japonya yapan sanayicilerdi. Türkiye’nin de onlara ihtiyacı var.

Comments are closed.