“Ermenistan’ın üzerindeki ‘Soykırım Politikası İpoteği”

“Ermenistan’ın üzerindeki ‘Soykırım Politikası İpoteği”

Murat Yülek, 27.04.2015, Dünya

Ermenistan ve Diaspora’nın yürüttüğü soykırım oyunu Türkiye ile dünyanın bir çok ülkesini karşı karşıya getiriyor. Ancak, son kertede tazminat isteğine dayandırılmak istenen bu ‘ticari’ oyun belki de en büyük zararı da Ermenistan ve halkına veriyor; soykırım politikası Ermenistan’ın kendi eliyle, kendisi ve geleceği üzerine koyduğu bir ipotek rolü oynuyor.

Ermeni halkı üzerinde hesabı olmayan büyük güç yok gibidir. Bunların ortaya attığı rakamlar ve iddiaların Ermenilere insanlık adına acımaları, onlara sempati duymalarına bağlamak saflık olur.

Mavi kitap sayesinde sihirli ‘bir buçuk milyon’ rakamının ilk ‘yaratıcısı’ tarihçi Toynbee savaş sırasında İngiltere adına propaganda çalışmaları yapmakla görevlendirilmişti.  Eğer İngiliz Parlamentosu birinci dünya savaşı sırasında insanlık namına böyle bir işi ücret karşılığı Toynbee’ye hazırlatacak kadar düşünceli iseler, o dönemdeki koca İngiliz İmparatorluğu ve onun etki sahasında Afrika’dan Hindistan’a ve Çin’e baskı altında yaşayan ve türlü zulmün altında eriyen milyonlarca insan hakkında neden bir rapor hazırlatmamıştı?

İngiliz The Guardian  gazetesi’nde geçen hafta yayınlanan, “Türkiye ve Ermeniler üzerine The Guardian’ın  Görüşü” başlıklı editoryal şu cümleyle başlıyor: “Mensup olduğunuz devletin bir suçun üzerine inşa edilmiş olduğunu itiraf etmek zor bir şeydir.” Editoryal’ın altına yazılan bazı yorumlar da ilginç ve Guardian’a ha”klı birer cevap niteliğinde: “Herhalde İngiltere’den bahsediyorsunuz,” “Bana herhangi bir Avrupa’lı gücü söyleyin size halının altına süpürdüğü soykırımları sayayım,” “Britanya hiç, eski imparatorluğunun şanssız tebaları açısından, insanlık tarihinin en baskıcı güçlerinden birisi olduğunu kabul etti mi?”

Ermeni olaylarının ve acılarının tam da temelinde Çarlık Rusyası’ olduğu bilinir ama pek telaffuz edilmez.  2015’de 150. yılı anılan büyük Kafkas göçü, Çarlık Rusya’sının Kafkaslardaki gücünü sağlamak için yaptığı ‘temizliğin’ sonucuydu. Rusya’nın bölgedeki gücünün perçinlenmesi için öldürülen, yaralanan, göçmek zorunda kalan yüzbinlerce insanın büyük kısmı bugünkü Türkiye’ye kaçtı. Bir kısmının göçü ise Suriye’ye kadar uzandı. Bu güç politikasının mimarı olan Çarlık, bir sonraki aşamada Doğu Anadolu Ermenilerini bir manivela olarak gözüne kestirdi. Ortaya Ruslar tarafından ‘azmettirilen’ ve silahlandırılan Ermenilerin Kürt ve Türk Doğu Anadolu halkı üzerinde başlattıkları katliamlar çıktı. Rusların Ermenileri uydu/potansiyel vassal olarak seçmelerinin sebebi Ermenilerin de Ruslar gibi Ortodoks (ancak Gregoryen) hristiyanlardan olmasıydı.  Doktorası ekonomi alanında olsa da Başkan Putin, bunları yakinen bilecek eğitime sahiptir ancak nedendir bilinmez geçen haftaki konuşmasında bunlardan bahsetmedi.

Ermeniler Amerikan misyonerlik çalışmalarının da ana konularından birisidir. Robert Kolej’in fikir babalığını ve kuruculuğunu yapan Cyrus Hamlin, ilk kurduğu ‘Bebek Okulu’nda’ (Bebek Seminary) misyonerlik çalışmalarını Müslümanlar üzerine değil Ermeniler üzerine yoğunlaştırmıştı. Burada verdiği meslek eğitimleriyle Ermeniler de dahil olmak üzere öğrencilerine ‘sanat’ öğretiyordu. Bu yolla İstanbul’da kazandığı parayla 13 Protestan Ermeni kilisesi kurmuştu. Robert Koleji de benzer amaçlarla kurduğu bilinir.

Gelelim Ermenistan’a. Düşünün, bir Türk Gazetesi’ne mülakat veren Sarkisyan, manşetten verilen cümlesinde “Türkiye’nin sınırı açması çok şey değiştirir” diyor. Bunu söyleyen Cumhurbaşkan’ın orduları komşu Azerbaycan topraklarının yüzde 20’den fazlasını işgal altında tutuyor. 1800’lerde değil, 1990’ların başında başlatılan işgal onbinlerce ölü, yaralı ve bir milyona yakın “kaçgın” (göçmen) ortaya çıkarttı. Aynı devlet, Rusya tarafından kendilerine bahşedilen Türk kenti Revan’ı ele geçirince onbinlerce Türk’ü katletti ve Türkiye ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerine göç ettirmişti.

“Soykırım’ oyunundan en büyük zararı Ermenistan (diaspora değil) görüyor. Bu iddia ve uluslararası ilişkilerini bu ‘ezilmişlik’ fikri etrafında şekillendiren Ermenistan bölgede yalnızlaşıyor. Sınırları büyük ölçüde kapalı olduğu için ekonomisi başta Rusya olmak üzere dış yardımlara ve Rusya ve Türkiye gibi ülkelerde çalışan Ermenilerin gönderdiği işçi gelirlerine dayamak zorunda kalıyor. BTK ve boru hatları gibi bölgesel projelerin hepsinden dışlanıyor. Fiilen ekonomisi ve siyaseti olmayan bir ülke durumuna düşüyor. Tabii, halkına da bu yüzden ortaçağ hayatı yaşatıyor.

Ermeni Patrik Genel Vekili Başpiskopos Aram Ateşyan’ın 24 Nisan’da yaptığı konuşmada “Halkımızın çocukları acımasız bir siyasetin sonucu olarak tehcir yollarında ve diğer birçok yerde hayatlarını kaybettiler ve büyük zararlara uğradılar. Onların anısı bizleri bugün toplamış durumda” diyor. Beklerdim ki, Patrik, büyük güçlerin savaş öncesi ve sırasında Ermenileri nasıl kullandığından da bahsederek kınasın.

Yine de Patrik’in şu sözlerine sonuna kadar katıldığımı söylemek isterim: “Ermeni ve Türk halkları arasında bulunan duvarların kaldırılabilmesi için tanrı mucizesini göstersin ve iki halk arasında bulunan olumlu olgulara bakarak yeni köprüler kurulsun.”

Eğer bu başarılırsa, Ermenistan kendisini ‘soykırım’ politikasının ipoteğinden kurtarabilirse, ilk başta Azeri topraklarına uyguladığı işgali kaldırarak şu anki yalnızlığından ve bizzat kendi halkının düştüğü fakirlik ve diğer ülkelerden gelen yardıma ve işçi gelirlerine dayanmaktan kurtulabilir. Bu Ermenistan ve Güney Kafkasya için daha ferah bir gelecek manasına gelir.

Comments are closed.